Venüs projesi | zeitgeist hareketi

Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resulüne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.
Enfal 20-24

Filmde bahsedilen bütün dünyayı kapsayacak olan refah ve mutluluk, aslında bu adamların kendilerinin de inanmadığı, coşkusu kaybolmuş,  bu yüzden anarşist ruhu da çöküntüye uğramış büyük bir hayal.  Ama güzel ütopya, bana göre değerli.
Dinleri iptal ettiklerine göre yol gösterici manevi bir öğreti olmadan da insanın ahlaklı olabileceği zannı içindeler.
Ama istedikleri durumun oluşması (eğer Allah köklü ve ani bir devrim yapmazsa) ancak bütün insanlar Allah'a yöneldiğinde meydana çıkabiliyor. (cin suresi 16)
Bütün işler Allah’ın elindedir. Çaba gösterdiğimiz en basit işte bile başarımız ancak Allah’ın izniyle. Batılın kendisi
nasıl yok olmaya mahkumsa, batıl olan tutumla ve fikirle hareketle varılacak sonuç da yok olucudur, hiç gerçekleşmez  ya da  faydası görülmez , çürüktür  ( isra 81 ) eğer başarı istiyorsak tutulacak  yolun hakka uygun olması gerekiyor (enbiya 18). Allahın razı olmayacağı bir tutumla iyi bir sonuca ulaşılamaz. (yunus 31-32)  Yani güzel sonuç muttakilerindir. ( kasas 83 ) .
Allah dilemedikçe biz dileyemeyiz. ( tekvir 29 ) ya da kendi kendimize dilemiş oluruz da biryere varmaz.
Ayete göre, bu adamların hayal ettikleri şey ancak  insanların  islama  girip kendilerini düzeltmeleriyle olabilecek birşey. Şükredenler olup namazla ( ankebut 45 deki  namaz ) oruçla yönelerek, “vargücüyle kötülüğü emreden” nefslerini  temizlerlerse mümkün olabiliyor . (Yusuf 53,  Şems 9) sünnetullahda böyle (cin 16).
Şu an insan için süren durum gene insanın kendi elleriyle kazandığının sonucunda süren, genele yayılmış bir azab. (doğanın bozulması  rum 41, toplumun bozulması  enfal 53,  bireyde bozukluk  En'am 125-126, bakara 6-21 )
İnsanları buna çağıran adamlar ne insanı ne de kendini hiç tanıyamamış. Yani iş trip olmuş. 
Bir kere insanlarda onların söylediği bu duruma durduk yerde gelebilecekleri ahlaki bir kapasite yok, tam tersi bir durum var. Kendi kendine karar verip değiştirilebilir bir durum da değil.  insanın durumu kuranda malum, bu malum durum yüzünden kuran gönderildi, insan kendi başına doğruyu bilip işleri becerebilecek bir akla ve kalbe sahip olsaydı zaten kitap ve elçiye gerek olmazdı.

Ama gerçekleşmesi mümkün olmasa da varsayalım ki  venüs projesi bir zaman geldi gerçekleşti. İnsanlar hırsı, açgözlülüğü terk etti, kendini bilmezlikten kaynaklı her şeyi bozması ve yıkıcılığı azaldı, doğa da kendini zaman içinde yeniledi ve her canlı için olabildiğince adil ve yaşanabilir bir düzen kuruldu. Gene de bütün bunlarla beraber kuranda haber verilen yasaya göre teknolojik refah ya da bedensel rahatlık, ya da çoğu kimsenin umurunda olmayacak olan adalet, kalbleri tatmin etmeyecek.  Huzur ve mutluluk için bunlar yetmiyor. Kalp hastaysa insanın bütünü hastadır. Ruhsal boşlukla sürdürülen hayatta mutluluk ve huzur kısa sürelidir, insanın kendini kandırmasıdır, oyalanmadır. Yasaya göre kalplere huzur veren ancak Allah’ı zikretmektir (rad 28). 

Zikirle  mutmain kalbe ulaşmış  biri,  kadere rıza gösterebilen ve Allaha tevekkül edebilen biridir. Zikir Allaha yakınlaştırıyorsa zamanla kalb mutmaine ulaşır. Ancak ilk adımı atması gereken kuldur. Birey için teslimiyet ve çaba gerekli. Bu toplumun geneline yayılırsa umutlu olunabilir. Buraya varsa bu sefer Allah refah ve bollukla insanları deneyecektir.

Venüs projesine çağıran adamlar “ne olursan ol gel ama dinsiz gel” diyor. Yani insanları venüse çağıranların dinine göre şu sırada yürürlülükte olan mevcut dinler büyük bir sorun. Bu yüzden Venüsün gerçekleşmesi için, onların da dayanaksız, temelsiz, içinin boş olduğunu çok iyi bildikleri dinlerinden olmamız daha iyi olacaktır görüşündeler. Bunlar nihilist gibi görünüyor.
Ama filmde söylenen süregiden felaketlerle  ilgili birsürü şey doğru gözüküyor, bu durumda “kurtulalım denen sistem” den kurtulmak ancak bireysel olarak mümkün, o da ancak dağda yaşamakla olabilir.
Böylece bu azgın sistemi yürürlülüğe koymuş şeytan kullarının, insanların yediklerini bozarak, ilaçlarına zehir katarak toplumları uğratacağı genetik tahribattan da biraz kurtulunmuş olunur. (nisa 118) (ilgili Şura 30)
Fıtratı değiştirmek, insanlar için  gelecekte hem bedensel hem de ruhsal bir yıkım getirecek.

Ayetler
Cin suresi 16-17 : Eğer onlar ( insanlar ve cinler ), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik.  
Ki, kendilerini bununla denemek için. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah), onu 'gittikçe şiddeti artan' bir azaba sürükler.

Rasûlullah (sav) :Rabbiniz –azze ve celle- buyuruyor ki: Eğer kullarım Bana îcâb ettiği şekilde itaat etseler, Ben onlara yağmuru (dahi) gece yağdırırım, gündüz de üzerlerine güneşi doğdururum. Onlara ayrıca gök gürleme sesini de duyurmam!...” (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)

Yusuf 53
  : Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.

Şems 9 : Nefsini kötülüklerden arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

İsra 81 : De ki: 'Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.'

Enbiya 18 :
Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.

Yunus 31-32
: De ki: 'Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: 'Allah' diyeceklerdir. Öyleyse de ki: 'Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?
İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz?

Kasas 83
: İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.

Tekvir 29 : Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

Ankebut 45
: Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah yaptıklarınızı bilir.

Rum 41 : İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır.

Enfal 53
: Bir toplum, kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

Rad 28 : Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.

Nisa 118-120 : Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: 'Andolsun, senin kullarından 'miktarları tesbit edilmiş bir grubu' (kendime uşak) edineceğim.
Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim.' Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
(Şeytan) Onlara vaad ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir


En'am 125-126 : Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü islama açar. Kimi saptırmak isterse onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. Bu Rabbinin dosdoğru yoludur.

Şura 30 : Başınıza gelen her musibet, ancak kendi ellerinizin kazandığı dolayısıyladır.

Cin 16 – 17 seyyid kutubun tefsiri:
Yüce Allah şöyle diyor: Cinler bizim adımıza özetle şu açıklamayı yapıyorlar: "Eğer insanlar doğru yolu izleselerdi, ya da gerçeğe sırt dönenler eğer doğru yola girselerdi, biz onların üzerine gürül gürül su akıtırdık, kendilerine bol rızk sunarak refaha boğardık." "Böylece onları sınavdan geçirirdik." Kendilerine verilen nimetlere şükür mü ediyorlar, yoksa nankörce mi davranıyorlar, bunu belirlerdik.
Bu ayetlerde cinlerin sözlerini olduğu gibi aktarma yöntemi bırakılarak onların sözlerinin özetinin sunulması yöntemine geçiliyor. Bu yöntem sözleri olduğu gibi aktarma ve söylenenleri yüce Allah'ın vaadi biçiminde dile getirme yönteminden daha vurgulu ve daha anlamlıdır. Bu tür anlatım değişikliklerine Kur'an'da çok rastlanır. Amaç söylenenlerin anlamlarına canlılık kazandırmak, etkinliklerini arttırmak ve onları daha dikkat çekici hale getirmektir.
Bu değişik üsluplu ayetler bir dizi gerçeği içerir. Bu gerçekler mü'minin inanç sisteminin ve olayların akışı ile bu olaylar arasındaki ilişkilere ilişkin düşüncesinin yapı taşları arasındadır. Şimdi bu gerçeklerin başlıcalarını irdeleyelim:
1- Milletlerin ve toplumların Allah'a vardıran tek yolu izlemeleri ile toplum refahı ve bu refahı sağlayacak imkanlar arasında sıkı bir bağ vardır. Bu refah imkanlarının başında toplumların bol suya kavuşturulmaları gelir. Hayat her yörede suya bağlıdır. Bolluk ve refah suyun bereketli akışım izler. Sanayileşmenin yaygınlaştığı, tarımın tek geçim ve refah kaynağı olmaktan çıktığı günümüzde bile bu böyledir. Yani su kalkınmadaki önemini halâ korumaktadır.
Doğru yolda olmak ile refah ve yeryüzü egemenliği arasındaki bağ, olayların her zaman doğruladığı bir gerçektir. Mesela araplar vaktiyle çöl ortasında sıkıntı içinde yaşıyorlardı. Doğru yola koyulunca yeryüzünün kapıları yüzlerine açıldı, bol sulara ve zengin geçim kaynaklarına kavuştular. Sonra doğru yoldan sapınca sahip oldukları bol geçim kaynakları ellerinden alınıverdi. Şimdilerde yine sıkıntı ve perişanlık içinde yaşıyorlar. Tekrar doğru yola girinceye kadar bu böyle devam edecektir. Ne zaman doğru yola dönerlerse yüce Allah'ın kendilerine yönelik vaadi bir daha gerçekleşecektir.
Diyeceksiniz ki, dünyada yüce Allah'ın doğru yolunu izlemedikleri halde refah içinde yüzen nice zengin milletler var. Bu gözlem doğrudur. Fakat bu tür toplumlar başka afetlerle cezalandırılıyorlar. insanlıkları, güvenlikleri, psikolojik huzurları, değerleri ve onurları konusunda kayıplara uğratılıyorlar. Öyle ki, bu kayıplar ve bunalımlar yüzünden refahları ve zenginlikleri anlamlarını yitiriyor, hayatları insanlıklarının, insan ahlâkının, insan onurunun, güvenliğin ve huzurun aleyhine işleyen uğursuz bir lânete dönüşüyor. (Nitekim Nuh suresini açıklarken bu gerçeğe değinmiştik).
2- Bu ayetlerin ortaya koydukları ikinci gerçek şudur: Maddi refah ve bolluk yüce Allah'ın kullara yönelik bir sınavı, baştan çıkarıcı bir denemesidir. Nitekim yüce Allah "Nasıl davranacağınızı görelim diye sizi hem kötülükle ve hem de iyilikle sınavdan geçiririz" buyuruyor. (Enbiya 35) Bolluğa sabretmek, gerektirdiği şükür görevini yerine getirmek ve ona uygun davranışları yapmak sıkıntılara sabretmekten daha zor ve daha az görülür bir başarıdır. Oysa aceleci bir bakış, ilk anda bunun tersini görür.

Çoğu insanlar sıkıntıya katlanırlar, sıkıntı karşısında soğukkanlılıklarını korurlar, sıkıntı karşısında enerjileri bir noktada yoğunlaşır, uyanıklıkları ve karşı koyma güçleri bilenir.

Bu bilince bağlı olarak yüce Allah'ı anarlar, O'na sığınırlar, O'ndan yardım dilerler. Çünkü sıkıntı sırasında daha önce güvenilen bütün dayanaklar düşer ve Allah'ın dergahı dışında hiçbir sığınak kalmaz. Bolluğa ve refaha gelince bu durum insana Allah'ı unutturur, oyuna eğlenceye daldırır, vücudun bütün organlarını gevşetir, ruhtaki direnme noktalarını uyuşturur, nimetle gururlanmaya ve şeytana uymaya fırsat hazırlar.
Nimet aracılığı ile gerçekleşen sınav, insanı azgınlıktan koruyacak sürekli bir uyanıklığı gerektirir. Servet ve varlık nimeti çoğu kere insanı şımarıklığın ve şükür yetersizliğinin yanısıra ya savurganlığa ya cimriliğe sürükler. Bunların her ikisi de hem insan psikolojisini hem hayatının akışını sarsan birer afettir. Güç nimeti çoğunlukla insanı şımarıklığın ve şükür yetersizliğinin yanısıra zalimliğe, azgınlığa, başkalarının haklarını çiğnemeye, Allah'ın yasaklarını ayak altına almaya sürükler. Güzellik nimeti çoğu kez insanı kendini beğenmişliğe, alçaklığa, günahkârlık ve ahlâksızlık bataklığının derinliklerine düşmeye sürükler. Zekâ nimeti insanı çoğu zaman gururlanmaya, başkalarını küçümsemeye, ahlâk değerlerini ve kriterlerini hafife almaya sürükler. Her nimetin önünde kesinlikle bir azgınlık tuzağı vardır. Bu tuzaklardan kurtulabilmenin tek çaresi yüce Allah'ı anmak ve O'nun tarafından korunmaktır.
3- Bu ayetlerin dile getirdikleri üçüncü gerçek şudur: Servetle ve refahla sınava çekilmenin olumsuz bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek olan Allah'ı hatırdan çıkarma afeti insanı yüce Allah'ın azabı ile yüzyüze getirir. Ayetin sonunda bu azaptan sözedilirken "Kim Rabbini anmaktan vazgeçerse gittikçe artan ağır bir azaba çarptırılır." buyuruluyor. Bu ifadede bir dağa tırmanan kişinin yukarıya çıktıkça sıkıntısının artacağını hatırlatan bir çağrışımın izleri vardır. Zaten Kur'an'da sıkıntının yukarıya tırmanma imajı ile simgelendiğine sık sık rastlanır. Mesela bir yerde şöyle deniyor:
"Allah kimi doğru yola iletmek isterse göğsünü islama açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü, sanki göğe tırmanıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar." (En'am 125) Başka bir yerde "Onu sarp bir yokuşa sardıracağım" buyuruluyor. (Müddesir 17) Bu imaj herkesçe bilinen somut bir gerçektir. Bolluk sınavında uğranılan başarısızlık afeti ile bu yüzden karşılaşılacak azabı sıkıntısı arasındaki karşıtlık, görülüyor ki, son derece belirgindir.
------------------------------ 

Venüse çağıranlardaki gibi Allah’ı  inkar ederek bu işlerin olmayacağı ile ilgili:

Zuhruf suresi 33-35

Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman’ı  inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,
Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin katında muttakiler içindir.

 

egemenilici@gmail.com