Resulullah Aleyhisselam şöyle anlatmıştır:
Musa (Aleyhisselam), İsrail oğullarının ileri gelenlerinden bir topluluk içinde bulunduğu sırada, ona, bir adam gelip:
'Senden daha bilgili bir kimse biliyor musun?' diye sordu.
Musa (Aleyhisselam) da:
'Hayır! Bilmiyorum!' dedi.
Bunun üzerine, Yüce Allah, Musa (Aleyhisselam)'a:
'Hayır! Kulumuz Hızır vardır!' diye Vahy edince, Musa (Aleyhisselam), onunla buluşmak yolunu aradı.
Yüce Allah da, balığı, onun için, bir alamet ve nişan yaptı.
Kendisine:
'Balığı, kaybettiğin zaman, geri dön! Muhakkak, ona, kavuşursun! denildi.
Bunun üzerine, Musa (Aleyhisselam), Yüce Allah'ın dilediği kadar gitti
Genç adamına:
'Kuşluk yemeğimizi, getir!' dedi.
Musa (Aleyhisselam), kuşluk yemeğini istediği zaman, Musa (Aleyhisselam)'ın genç adamı Musa (Aleyhisselam)'a:
'Bak hele! Kayanın dibinde barındığımız sırada, ben, balığın gittiğini haber vermeyi, unutmuşum.
Onu, haber vermemi, bana unutturan da, şeytandan başkası değildir!' dedi.
Musa (Aleyhisselam):
'Zaten, bizim istediğimiz de, bu idi!' dedi.
Hemen, izlerine basa basa geri dönüp Hızır Aleyhisselamı buldular.
Yüce Allah'ın Kitabında anlatmış olduğu da, onların hal ve şanlarından ibarettir!" dedi.
Diğer Rivayette:
Kayanın yanına varınca, baktılar ki:
Elbisesine, bürünmüş elbisesinin bir tarafını, ayaklannın altna, bir tarafını da, başının altına sermiş, arkasının üzerine dümdüz yatmış, orada, Hızır Aleyhisselam, duruyordu.
Musa Aleyhisselam, ona:
"Sizin üzerinize selam olsun!" diyerek selam verdi.
Hızır Aleyhisselam, yüzünden, örtüyü açıp
"Selam bilmeyen şu yerde, bu selam, nereden geliyor?
Sizin üzerinize de, selam olsun!" dedi.
"Kimsin sen?" diye sordu.
Musa Aleyhisselam:
"Ben, Musa'yım!" dedi.
Hızır Aleyhisselam:
"Kimin Musa'sı' İsrail oğullarının Musası mı?" diye sordu.
Musa Aleyhisselam:
"Evet İsrail oğullannın Musa'sıyım!" dedi.
Hızır Aleyhisselam;; "Seni, buraya getiren, nedir? Hal'ü sanın, nedir?" diye sordu.
Musa Aleyhisselam:
"Sende bir ilim bulunduğu, bana haber verildi. Sana arkadaş olmak istiyorum. Sana, öğretilen rüşd'ü hidayetten bana da, öğretmen için, geldim." dedi. Hızır Aleyhisselam: "Elinde Tevrat'ın bulunması ve kendine vahiy gelip durması, sana, yetmiyor mu?!
Ey Musa! Sende, Allah'ın Kendi ilminden, sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki: ben, onu, bilemem!
Bende de, Allah'ın, Kendi ilminden bana verdiği öyle bir ilim vardır ki, sen de onu bilemezsin!
Hem sen, benimle arkadaşlık etmeğe hiç dayanamazsın!
Ey Musa! Bende bir ilim var ki, onu, sana öğretmem, layık değildir.
Sende de, bir ilim vardır ki, onu da, benim öğrenmem layık değildir!
………………………
Peygamberimiz Aleyhisselam, kıssanın tamamını sonuna kadar anlattıktan sonra:
Allah bize ve Musa'ya rahmet etsin!
Ne kadar isterdim isterdik ki, ne olurdu o, sabretseydi de, ikisi arasında geçen işler, bize, Allah tarafından, haber verilseydi, Eğer, o, acele etmemiş olsaydı, muhakkak, daha bir çok şaşılacak şeyler görecekti.
Fakat, onu, arkadaşı tarafından bir kınama tuttu da, utandı." buyurdu.
Musa Aleyhisselamın, Hızır Aleyhisselamla bu arkadaşlığı, on sekiz gün sürmüştür.
Hani Musa genç yardıcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim."
Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup)
kendi yolunu tuttu.
(Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk."
(Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı Şeytan'dan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu."
(Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.
Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."
(Böyleyken) "özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiç bir işte sana karşı gelmeyeceğim dedi.
Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiç bir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."
Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."
Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
O (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.
Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın."
Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
(Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.
çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk.
Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik."
Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.
İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.
Hızır'ı kader yönlendirir. Hızır'a bakıldığında onun tüm yaşamı tek bir bütün olarak görülmeli. Yapacağı şeyler, kaderin bütünlüğüne ait olarak onu içten ve dıştan kuşatması altına almış özel bir ilimle Allah'ın ince düzeni içinde kendisine haber verilir. Hayret veren bir incelik ve hassaslık hakimdir.
Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir.
Yusuf 100
Hızır'la beraber her olan-biten, ona önceden verilmiş bilgilerin ışığında değildir, anlık emirlerle de ortaya çıkabilir (velayet). Emirlerin işleyişi, algısı, gelişi Allah'ın kuşatmışlığının delilleridir. Bir kuralı, düzeni yoktur, nasıl olması gerekirse öyle gerçekleşir. Kuşatmayla gelen emir ve uyarı heryönden ve her şekilde görülebilir. Hızırın kalbi, ruhu, hali bu emirlerle bağlıdır. Allah her türlü yaratmayı bilir. Hızır hiçbir şeyi kendi özel görüşüyle yapmaz (kehf 82), Allah onu kaderin içinde alnından tutup sürükler, onu bir halden bir hale döndürür. Bir iş üzerinde iken davranışları ve sözleri de Allah'ın fiillerinden ibarettir. Bütün bunlar Allah'ın tedbirindedir. Hızır'da irade yoktur (fenafillah), Onu Allah dilediği zaman kudret eli ile yönlendirir (bekabillah). Hızır, Allah'ın zaman ve mekan içinde gerçekleşmesini dilediği sonuçlar için süregiden olaylarda kullanılan bir alet gibidir ya da Allah'ın eli gibidir. Allah Hızır'ı maşa gibi kullanarak kaderde olması gereken bazı olayları gerçekleştirip sonuca erdirir. İş başlar ama önü kestirilemez, devamındaki süreçte ne olduğu anlaşılamaz, sonrasında olup biter, ancak o zaman bütününe bakıp olmuş olan görülebilir, ama kusursuzca inceliğinden ve kurgusundan dolayı bütünüyle kavranamaz. Aklın üstündedir. Ancak hüküm ve hikmeti bir gerçek olarak algılanır. Bunlar Allah'ın görünür ayetleridir.