şizofreni bir hastalık değildir

alem adem, adem de alem içindedir.
Hacı bektaş veli

Yaşamın bir döneminde genellikle iletişimsizlik ve dışlanma sonucu oluşan ağır depresyon sonrası çevreden bir takım haberler, işaretler ve uyarılar arka arkaya gelir ve yeni başka bir aleme girilir. Kişinin çevresinde evrenin bir kuşatması oluşur. Rüyalarla beraber de yavaş yavaş kafanda bir senaryo açığa çıkar. Bu şöyle olur : kafanda şekillenen o senaryoya ait düşünceler arka arkaya geçerken, o sırada uzaktan bir söz duyarsın ya da ani bir olay olur ve bunlar o senaryoya ait düşünceni tamamlar. Her gelen uyartıyı anlamlandırırsın ya da özel senaryonda bunların anlamlı bir yeri vardır. Yanından bir kamyon geçer, üzerinde yazan bir kelime düşünceni tamamlar. Bu arada kamyonun da bir anlamı vardır, Ya da bir reklam sloganı ya da bir gazete başlığı veya televizyonda işaret diliyle gelen mesaj, senaryondaki bir olumlama ya da olumsuzlama olabilir. Rüyalarla da bütün bunlar desteklenir. Ondan sonra uzun süre, içinde kalınan bu alemle, kafanda şekillenen bu senaryoyla ilgili olarak sürekli gelen uyarılar, mesajlar, haberlerle herşey yerli yerine oturur. Artık bilincinde yeni bir dünya şekillenmiştir ve bu yeni alem senin gerçekliğin olmuştur. Kimse seni aksine inandıramaz. Çünkü bütün işaretler seni destekler. Bu cinni bir durum değildir. Çünkü cinlerin böyle bir ortam oluşturmaya gücü yetmez.

Şizofreni bir hastalık değildir. Farklı bir alemin gerçekliğidir ve bu alemden çıkmanın tek yolu, başka bir alemin gerçekliğine girildiği bilgisidir. Bu alemi her deneyimleyen bireydeki senaryo farklıdır ama ortak nokta hepsinde benmerkezcilik vardır.

Ağır bir şizofreni deneyimi yaşayan Ayşe Şasa ‘delilik ülkesinden notlar’ adlı kitabında şöyle der : ‘Kimseye, hiç kimseye anlatamadığım şeyleri - sözle anlatmak mümkün değil, hiçkimse bilmek istemiyor delilik ülkesinin sahiciliğini – buraya tüm gücümle aktarmaya çalışmalıyım.’

Ayşe Şasa burada girdiği alemin sahiciliğinden bahseder. Başkalarına göre sanrı olan bu ortam ya da boyut esasen kişiye özel bir gerçekliktir.
‘okuduğum her satır yazının, izlediğim her kare filmin, düşündüğüm her düşüncenin gerçek ve canlı bir yaşantıya dönüştüğü ve beni yargıladığı geçitteyim.’
‘Gerçek ve canlı bir yaşantı’ girdiği alemin sahiciliğidir.

‘Mutfaktaki masanın başına oturdum. Birden buzdolabından gelen sese kulak verdim. Uzaktan uzağa nal sesleri geliyordu. Dağlardan, tepelerden, ovalardan gelen, yüzlerce binlerce atlının sesi.’
Burada Ayşe Şasa’nın duyduğu sesler bir kuruntu ya da sanrı değildir. Ona sunulan senaryonun bir parçası olarak gerçekten atların ayak sesleridir gelen. Ve bunun düşündürdükleri, içinde olduğu alemin doğrusudur. Bu, senaryonun parçası olan bir bilgidir.

‘Birden keskin bir leş kokusu geldi burnuma, Doğruldum, pencerenin perdesini araladım .Karşı yapının penceresinde dört kadar asılmış insan sallanıyordu.. Leş kokusu onlardan yayılıyordu. Asılmış adamların yüzlerini seçemiyordum ama, bir tanesi bir arkadaşımı anımsatıyordu. Dehşet içinde donakaldım. Demek şimdi kitle halinde idamlar başlayacaktı.’
Burada gördüğü dört asılmış adam hayal ya da sanrı değildir. Gerçekten onlar orada asılıdır. Ve senaryonun bir parçası olarak girdiği o alemin gerçeğidirler.

Ayşe Şasa’nın ‘delilik ülkesinden notlar’ kitabındaki şizofreni deneyimini yorumlayan 3 psikiyatr şizofreninin nedeni için biyolojik demişler. Yaşananların bir hezeyan olduğunu belirtmişler.
Bir kere kişinin bu yaşadığı, iç dünyasıyla sınırlı değildir. İç dünya çoğunlukla dış etkilerle şekillenir. Ve bu ele alındığında her insanda aynı şekilde sonuçlanır. Burada özel biyolojik bir durum yok. Bu yüzden biyolojik denemez. Doktorlar böyle demek suretiyle reçete yazarak kendilerine kolay bir yol açıyorlar. Hezeyan olamaz, çünkü o alem diğer insanların olağan aleminden daha gerçek. Hezeyanı kişi kendine dönerek gözlemleyebilir. Ve bu durumda kendince bir çıkış yolu bulabilir ama Kitapta şöyle der.
‘Tuvaletten çıktım, annemin yatak odasına girdim. Bütün bu süreçleri daha önce defalarca yaşamıştım. Her seferinde oyun mutlu sonla bitmiş, ‘olağan hayata’ dönmüştüm. Ancak hangisi sahiciydi? Herşeyin heran gittiği ‘olağan hayat’ mı, bu dayanılmaz işkencelerle dolu nazi zulmü mü? Besbelli gerçek olan, ezelden beri, bu nazi zulmüydü. Hayatın olağan bir akış taşıdığını sandığım ara zamanlarda yanılmış, tehlikeye karşı uyumuş, uyutulmuştum. İnsanlık beni bundan da sorumlu tutacaktı.’

Psikiyatrist R.D Laing “bölünmüş benlik” isimli kitabında şizofreni deneyimi yaşamış insanları anlatır. Gözlemi sonucunda vardığı yer şudur:
“Sanrılara kapıldığı söylenen insanlar, o sanrılarında bana gerçeği anlatıyor olabilirler; mecazi veya üstü kapalı herhangi bir anlamıyla değil, kelimenin tam anlamıyla gerçeği. Herhangi bir zarara uğramamış, aklı başında pek çok insanın kapalı zihnine girmeyen ışığın, şizofrenin çatlamış zihni tarafından içeri alınmış olabileceğini biliyorum..”

Şizofreni için kullanılan ilaçların tedavi edici bir yanı yoktur. Onlar uyuşturucu türünde, kalbi ve aklı matlaştıran ilaçlardır. Bunlar alındığı zaman dikkatin ve konsantrasyonun azalır, başına gelenlere üstün körü bakarsın. Bu da içinde olduğun alemi etkisizleştirir. Tedavi etmez. Bir oyalamadır.

‘Sokak kapısı açılır açılmaz, burnuma yoğun bir koku çarptı. Zehirli gaz kokusu. Bütün evren zehirli gaz kokuyordu.’
Ayşe Şasa burada gerçekten bu kokuyu almıştır. Onun aleminde yaşadığı senaryoya bağlı olarak gelişen bu olay gerçektir.

Âlem, alamet ve ma'lem; Birşeye delalet eden demektir. Âlem de kendisini yaratanın ve işlerini düzenleyenin varlığına delalet etmektedir. Bu ise açıkça anlaşılan bir durumdur.

Bu yaşananların bazen bir sebebi kulu aciz, biçare bırakmak amacını güder. Böylece kula teslim olmaktan başka seçenek kalmaz. Bu durum nefsin erimesidir. Nefs eriyince arzu, istek ve beklentiler kaybolur. Bu da yokluk haline girmektir. Amaç budur. Bu noktaya geldiğinde allah bir vesileyle sana özel yarattığı alemi ortadan kaldırır. Dünyanın olağan gerçekliği içinde belli bir dereceye gelmiş olarak özgürleştiğin bir konuma gelirsin. Artık bağımlılıkların yoktur.

Varlık gam tuzağıdır, hür olmak yokluktadır.
Farabi

Geriye dönüp baktığında artık uyanık olarak hayret makamına varırsın. Ve allahın büyüklüğünü temaşa edersin. Yeni bir hayata başlarsın. Yokluk halinde bir ölü gibi olursun, allahın dilediği kadar iradesiz bir biçimde kaldıktan sonra allah seni kendi iradesiyle yeniden diriltir. Allahın iradesiyle hareket etmek hatadan uzak olmaktır. Marifet ehli olursun. Marifetullah dünyadaki cennettir. Yokluk senin doğan olduğu için bundan sonra hiçbir çetin bela seni sarsmaz. Hikmete kavuşursun ve her zor işin üstesinden gelirsin.

 

egemenilici@gmail.com